Sanırım dünyadaki hemen herkesin aynı anda aynı şeyi düşündüğü pek olmamıştır. Şu sıralar tam da bunu yaşıyoruz. 200’den fazla ülkeye yayılmış, küresel tehdit oluşturan bu virüs ile ortak bir savaş yürütüyoruz. Peki bu mücadele hangi aşamalardan geçiyor?
Konuyu kriz yönetimi perspektifiyle adım adım irdelemeye çalıştım.
1.Korunma: Krize hazırlıkta ne durumdayız?
Hazırlanmadaki başarısızlık, başarısızlığa hazırlıktır. Benjamin Franklin
Normal şartlarda bir kriz yönetimi ciddi bir hazırlık süreci ile başlar. Hazırlık dönemi, içinde bulunulan şartlar ve öngörüler etrafında karşı karşıya kalınabilecek kriz türlerinin belirlenmesi ve bunlara ilişkin eylem planlarının oluşturulmasını kapsar.
PwC’nin Küresel Kriz Araştırması (2019) son 5 yılda en sık görülen kriz tetikleyicilerini listeliyor. Buna göre, salgın hastalıkların da içinde yer aldığı ‘İnsani – (Humanitarian)‘ kategorisi %29 ile 3. sıradaki kriz türü olarak karşımıza çıkıyor. Operasyonel ve Teknolojik krizler ise ilk iki sırada yer alıyor.
Yine aynı araştırma, şirketlerin 10’da 7’sinin son 5 yılda en az bir kriz yaşadığını gösteriyor.
Öyleyse krizler aslında bize uzak ve hiç gerçekleşmesini beklemediğimiz olaylar değil. Peki biz buna ne kadar yatırım yapıyoruz? Korunmak için ne gibi önlemler alıyoruz?
Bu soru ne yazık ki en başta sormamız gereken soru iken çoğu şirket bunu kendine yeni sormaya başladı.
UNDRR (United Nations Office for Disaster Risk Reduction) tarafından yayınlanan aşağıdaki videoda krizlere hazırlık için öne çıkan unsurlar arasında güçlü liderlik ve önleyici yatırımların geldiği vurgulanıyor.https://www.linkedin.com/embeds/publishingEmbed.html?articleId=8404171257056564417
2.Bulaşma: Hızlı bir etkileşim sürecindeyiz
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2018 yılı raporlarına göre son 20 yılda önemli sayıda salgın hastalık gerçekleştiği görülüyor. Bulaşma ve ölüme neden olma oranları değişiklik gösterse de biyolojik tehditlerin giderek arttığı bir gerçek.
Add alt text
Şu an yaşadığımız salgına neden olan virüs çok hızlı yayılma potansiyeline sahip. Bir insan ortalama 2,5-3 kişiye virüsü bulaştırabiliyor. Virüs önce burun, ağız ve göz yoluyla vücuda yerleşip sonra boğaza oradan akciğere ve diğer organlara yayılabiliyor. Kişinin bağışıklık sistemine göre bu yayılma değişiklik gösteriyor. Zaten bunları artık bilmeyen kalmadı.
Peki şirketler açısından durum nasıl?
Şirketlerdeki bulaşma fazı etkisini dalga dalga gösteriyor. Önce iş gücü, tedarik zinciri ve operasyonlar bu süreçten etkilendi. Ardından ise nakit akışı ve sonrasında da şirketin bağışıklığına bağlı olarak tüm finansal ve operasyonel yapısı. Etkilenmenin seviyesi şirketten şirkete değişiklik göstermekle birlikte şirketi ölüme bile götürecek derecede olabilir.
Bir insan virüsü nasıl başkalarına bulaştırıyorsa, benzer şekilde şirketler de başka şirketlere virüsü ekonomik anlamda bulaştırıyor.
3.Müdahale: Yolculuk biraz türbülanslı olabilir
Virüs şu an pek çok insanın vücuduna bulaştığı gibi, pek çok insana da psikolojik olarak bulaşmış durumda. Aynı durum şirketler için de geçerli. Çoğu şirket virüsün etkilerini ya şiddetle hissediyor ya da şiddetle hissedeceği günlerin gelmesinden endişe ediyor.
Peki buna müdahale etme noktasında neredeyiz?
Kimi şirketler krize daha hazır olduğundan etkiyi daha uzun tolere edebilecek güçte, tıpkı bağışıklık sistemi güçlü birinin virüsü hafif atlatmasının daha olası olduğu gibi.
Şirketlere gelince, çoğu şirketin zaten test edilmiş bir kriz yönetimi planı yokken, onlardan bir de pandemi planına sahip olmalarını beklemek doğru olmazdı sanırım. Yine de müdahale fazı kötü yönetildi diyemem.
Son senelerde artan evden çalışma yaklaşımına bağlı teknolojik alt yapının iyi-kötü kurulmuş olması, şirketleri iş sürekliliği açısından şimdilik daha kötü senaryolardan korudu denilebilir. Yine de krizin gerçek etkileri sular çekildiğinde tam olarak ortaya çıkacaktır.
“Ancak sular çekildiğinde kimin çıplak yüzdüğünü fark edersiniz” Warren Buffett
4.Adaptasyon: Olaylara eskisi gibi bakmaya devam edebilir miyiz?
Krizin asıl etkisi müdahale fazından çok normale dönene kadar sürecek olan değişim ve dönüşüm fazında görülecek. Bu etkinin büyüklüğü de krizin daha ne kadar süreceğinde saklı. Süreç uzadıkça değişim daha da kalıcı hale gelecektir.
Tıpkı kalp krizi geçiren birinin beynine oksijen gitmeden geçen süre gibi, bu süre ne kadar uzarsa, zararın kalıcılığı da o derece fazla olur. Şu an ise bu süreyi kestirmek çok güç. Ancak şu anki haliyle bile çok şeyi değiştireceğini söylemek yanlış olmaz.
Günümüzde başarı, çevikliği ve sürekli yeniden düşünmeyi, yeniden canlandırmayı, tepki vermeyi ve yeniden keşfetmeyi gerektiriyor. Bill Gates
İnsani açıdan baktığımızda yaşadığımız sürecin bize psikolojik, sosyolojik etkileri muhakkak olacaktır. Bu da tüketici davranışlarından, seyahat alışkanlıklarına; iş yerlerinin çalışma düzeninden, teknoloji kullanımına kadar pek çok şekilde kendini gösterecektir.
Şirketler de bu değişimden payını mutlaka alır. Değişen mevzuatlar, ekonomik etkenler, iş gücü yönetimi, dijitalleşme, lojistik, uluslararası ticaret vb. birçok alan domino taşı gibi birbirini etkileyerek zaten süregelen değişimi hızlandıracaktır. Bir nevi virüs bir katalizör etkisi yaparak işleri kızıştıracaktır.
World Economic Forum tarafından gerçekleştirilen COVID sonrası etkileri değerlendiren araştırma sonuçları resesyon, şirketlerin iflası, işsizlik gibi önemli sorunların yüksek oranda bizi beklediğini ortaya koyuyor. Hatta bunların arasında yeni bir COVID dalgası da %31 oranlarında beklenen sonuçlar arasında. Tüm bunlar bize ciddi bir değişim ve dönüşüm sürecinin içine doğru yol aldığımızı söylüyor.
Add alt text
Söz konusu değişim olduğunda ise en öne çıkan yetenek ‘adaptasyon becerisi’. İşte bu noktada ne kadar esnek ve dayanıklı olduğumuz çok önemli. İş gücünü ne kadar mobilize edebiliyoruz, teknolojimiz ne kadar modern, ne denli çevik bir karar alma ve uygulama mekanizmasına sahibiz bunlar neticeyi belirleyecektir.
5.Dengelenme: Kartların yeniden karılması bir fırsat mı?
Hayat bir şekilde kendini dengelemeye çalışır. Yüksek basınçlı ortamdaki hava alçak basınca doğru kayar, her etki bir tepkiyi doğurur, enerji kaybolmaz şekil değiştirir ve bir şekilde her şey yeni denge noktasına gelmek ister.
Dengeye ulaşma keskin bir şekilde gerçekleşmeyecektir. Bir topun havadan bırakıldığında bir süre sekerek durması gibi, normalleşme aşamalı bir şekilde olacaktır. Bu süreç, içinde salgının yeni dalgalarını da barındırıyor.
Ta ki bu dengelenme tamamlandıktan sonra normal hayatı yönetmeye başlayacağız ama hangi normal?
Bu süreç belki de çoğu işletme için fırsat olarak da kullanılabilir. Analizlerini doğru yapan, senaryolarını iyi kurgulayan ve adımlarını doğru atan şirketlerin kendine hızlı bir şekilde yer bulabileceği bir atmosferdeyiz.
‘Yeni Normal’ in bize getireceği başlıca şeylerden biri de korunma önlemlerimizi gözden geçirmek olacaktır. Sadece salgın hastalıklardan değil; finansal, operasyonel, hukuki, teknolojik, insani vb. birçok kriz çeşidinden nasıl korunacağımıza dair daha fazla düşüneceğimiz kesin.
Çünkü artık bu tip kriz senaryolarına karşı ‘olunca düşünürüz‘ ya da ‘bize bir şey olmaz‘ mantığının azalması gerekiyor.
Acaba azalır mı?
Gökhan Yılmaz, PhD